Kendin Olmak Üzerine

Hayatımda ilk kez, trendlerden biriyim, etrafımdaki (neredeyse) her şeyi biliyorum ve hayatla ilgili küçük, sulu ayrıntılarla uyumluyum.
Bu bana asla sahip olacağımı veya hissedeceğimi düşünmediğim bir aidiyet duygusu veriyor. Artık herkes karıştığında ortaya çıkan mahsul gibi hissetmiyorum.
Kendimi bir topluluğa ait hissediyorum.
Kafamın dışına çıkmak bana diğer insanların kafalarından geçenlerin, kim olduklarının, ne hissettiklerinin tam bir resmini verdi. Dünyanın benim etrafımda değil, bizim etrafımızda döndüğünü ve her insanın kendine özgü bir yapısı olduğunu biliyorum. Bizler sosyal varlıklarız, dolayısıyla birbirimizle etkileşime geçmemiz gerekiyor.
Bu, kafamın içinde burada yaşamayı ve beni müthiş karmaşık bir insan yapan varlıklarla etkileşime girmeyi bırakacağım anlamına gelmiyor. İçim hiç susmuyor. Günün her saatinde iletişim kurarlar. Belki ben yalnızken eğilirsen onları duyarsın ve neden arkadaşlıktan hoşlanmadığımı anlarsın.

Kalabalıktan nefret ederim. Ben de kalabalıkları severim. Etrafımda olmak istiyorum ama onlar tarafından dokunulmak istemiyorum. Bazen yüksek, bozuk seslerde ilham buluyorum. Falan, falan, her zaman konunun dışına çıkıyorum.
Bugün, bir topluluk içinde hissetmek için kalabalık olmama gerek olmadığını anladım. Çoğu zaman diğerleriyle karışmaya gerek duymuyorum. Dünyanın da bu şekilde olması için çeşitliliğe, farklı görüşlere, olaylara ve olaylara farklı bakış açısına ihtiyacı var.
Herkes birlikte büyüdüğü inançlarla şekillenir. Fikirlerinin üstünlüğüne inandıkları kadar esnekliğe de izin vermelidirler. Uzun vadede faydalı olacaktır.
Bu yazıyı şununla bitiriyorum: kişisel farkındalık toplum kadar önemlidir. Haftanın tadını çıkar! Seni seviyorum!